1 Mart 2011 Salı

Soru Sormaya Teşvik

1. Soru Sorma Konusunda Öğrencileri Teşvik Etmesi
Soru sorulması konusunda Hz. Peygamber (sav) ashabı teşvik etmiştir. “Harcamada iktisat, geçimin yarısıdır. İnsanları sevmek aklın yarısıdır. Güzel soru sormak da ilmin yarısıdır.” “Cehaletin ilacı sormaktır.”
Buna göre; öğretmenlerin öğrenciyi soru sorma konusunda teşvik etmesi gerekir. Çünkü soru sorma, bir anlamda düşünme ve araştırmaya başlamaktır. Ayrıca, bazı öğrenciler çekingen olabilir, soru soramayabilirler. Öğretmenlerinden bu konuda gerekli teşvik aldıklarında ancak soru sorabilirler. Bir öğretmenin amacı soran, araştıran ve düşünen bireyler yetiştirmektir.

2. Öğretmenin Öğrencilerden Soru Sormalarını İstemesi
Öğretmen, dersin sonunda veya uygun gördüğü bir zamanda öğrencilerden soru sormalarını istemesi gerekir. Ya da öğretmenlerin klasik ifadesi olan “sorusu olan var mı?” diyerek öğrencilerden soru sormalarını istemesi gerekir.
Bir rivayette: Rasûlullah (sav) “Bana sorun!” buyurdu. O’na sormaktan çekinip korktular. Derken, bir adam gelip dizinin dibinde oturdu ve şöyle dedi: “İslâm nedir?”; hadisin benzerini daha önce zikrettik.
3. Ashabın (Öğrencilerin) Soru sorması
Ashap, anlamadığı bir şeyi ve karşılaştığı bir sorunu doğrudan Rasûllah’a götürüyor, ondan doğrusunu öğreniyordu. Hz. Peygamber (sav)’de onların sorularına bıkıp usanmadan cevap veriyordu. Bu uygulama da bizlere talebenin anlamadığı şeyleri hocasına sorması gerektiğini göstermektedir. Câbir (ra)’dan: Allah Rasûlü (sav) buyurdu: “Cennet ve cehennemi gerektiren iki şey vardır.” Bir adam sordu: “Onları gerektiren iki şey nedir, ey Allah Rasûlü?” Cevap verdi: “Kim Allah’a bir şeyi ortak koşarak ölürse cehenneme girer. Kim de Allah’a bir şeyi ortak koşmadan ölürse, cennete girer.”
Bu hadiste de görüldüğü gibi, ashabın ağırlıklı öğrenme metodu soru sorma biçiminde olmuştur. Öğrenciler de durmadan soru sormalıdırlar. Eğer bir sınıfta öğrenci soru sormuyorsa “ya her şeyi anlamış veya hiçbir şey anlamamışlardır.”
4. Hz. Peygamber (sav)’in (Öğretmenin) Soru sorarak öğretmesi
Hz. Peygamber (sav), eğitim metodunda soru sorarak öğretme sistemini çok kullanmıştır. Bazen sorduğu soruyu kendisi cevaplamıştır. Bazen de karşısındakilerden cevap beklemiştir. Hz. Peygamber (sav)’in özellikle soru sormadaki gayesi, konuya olan ilgiyi artırmak ve öğrencilerin dikkatini çekmektir. Veda haccında da bu yöntemi kullanmıştır:
Ebu Bekre Nufey i’bnu’l-Hâris es-Sakafî (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Zaman, döne döne Allah’ın arz ve semâvâtı yarattığı gündeki düzenini tekrar buldu. Sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aydır. Haram aylar da üç tanesi peş peşe gelir: “Zül-kade, Zü’l-hicce ve Muharrem. Bir de Cumâdî ve Şaban ayları arasında yer alan Mudarlılar’ın Receb’i.” Rasûlullah (sav) sordu:
“-Bu ay hangi aydır?” Biz:
“Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dedik. Bir müddet sustu. Biz ayın ismini değiştirecek zannettik. Ancak şunu söylediler:
“-Bu zi’l-hicce değil mi?”
“-Evet!” karşılığını verdik. Devam etti:
“-Peki, burası neresidir?” Biz:
“-Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” cevabını verdik. Yine sustu ve biz bölgenin ismini değiştirecek vehmine kapıldık.
“-Burası haram bölge değil mi?” dedi.
“-Evet” dedik.
“-İçinde bulunduğunuz gün nedir?” diye tekrar sordu, biz yine:
“-Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dedik. Tekrar sustu ve biz yine günün ismini değiştirecek zannına düşmüştük ki:
“-Kurban günü değil mi?” dedi.
“-Evet” cevabımız üzerine sözüne devam etti:
“-Bilin ki, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize kesinlikle haramdır, tıpkı bu yerde, bu ayda şu gününüzün haram olması gibi. Rabbinize kavuştuğunuz zaman sizi yaptıklarınızdan hesaba çekecek. Sakın benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran kâfirler olmayın. Bu söylediklerimi duyanlar, duymayanlara ulaştırsınlar.
Bazen söz kendisine ulaştırılan kimse, ulaştırılan sözü, bizzat dinleyenden daha iyi beller.” Rasûlullah (sav) sonra şunu ekledi: “ Tebliğ ettim mi, tebliğ ettim mi?” üç defa tekrarladı.
“-Evet” cevabımız üzerine:
“-Ya Rabbi şâhid ol!” dedi.
Kur’an’da bu metot kullanılmıştır. “Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?” diye sormaktadır. Bu ayet ve hadislerde göstermiştir ki bir öğretmen, öğrencilerine sürekli soru yöneltmelidir. Hatta bazen öğrencilerini soru bombardımanına tabi tutmalıdır. Böylece hem onların derse ilgilerini çekecek ve hem de olayın önemli noktalarına parmak basacaktır.
5. Öğretmenin Kendisine Sorulan Soruya Cevap Vermesi
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Rasûlullah (sav) buyurdular ki: “Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu ketmedip söylemezse (Kıyamet günü) ateşten bir gem ile gemlenir.”399
Ashap, soru sormaktan çekinmez, o ise soruları cevaplamaktan usanmazdı.
Bu durum da eğitimde sorunun büyük bir yere sahip olduğunu göstermektedir.
Öğrenci bıkıp usanmadan soracak, hocada bıkıp usanmadan soruları cevaplandıracaktır.
Amr b. Abes (ra) şöyle buyurur: Dedim ki:
-“Ey Allah’ın Rasûlü! Bu işte (davada) seninle beraber kimler vardır?”
—Bir hür vardır bir de köle”
—İslam nedir?”
—Hoş söz söylemek ve yemek yedirmek”
— İman nedir?
-“Sabır ve hoşgörü”
— Hangi İslami davranış en üstündür?
- “Müslümanların, dilinden ve elinden selamette olduğu kişi..”
— Hangi iman üstündür?
-“Güzel ahlak”
— Hangi namaz efdaldir?
-“Kunutu uzun olan namaz”
— Hangi hicret üstündür?
-“Rabbinin hoşlanmadıklarından uzak durman” Görüldüğü gibi, bu soru faslı bir anlamda soru cevap faslına da dönüşmektedir.
Hâlbuki günümüz öğretmenleri soru faslını uzatan öğrencileri hemen paylamakta, anlamadığını itham etmekte ve susturmaktadırlar. Bir öğretmenin yapacağı en büyük yanlış budur. Hatta küçük çocuklarımız bile bizi soru bombardımana tutmakta, her verdiğimiz cevap yeni soru doğurmaktadır. Öğretmen sabırlı olmalı, bıkmadan, usanmadan sorulara cevap vermelidir.
6. Bir Soru Soracak Olan Adama, Soruyu Sormadan Önce Cevap Vermesi.
Hz. Peygamber (sav), ashabın sormadan sorabileceklerini hissettiği veya anlaşılmadığını düşündüğü konuları sorarak anlatırdı. Bu da öğretmenin, öğrencilerin durumlarını bilerek onların sormadıkları veya sormayı akıllarına getirmedikleri fakat bundan dolayı da konuyu anlamada zorlandıkları konuları anlayarak onlara anlatmasıdır. Ayrıca her öğretmen öğrencilerini tanımak zorundadır.
Öğrencisinin hareketlerinden onun soru sormak istediğini ve hatta neler sorabileceğini anlayabilir. Böylece öğrenci sormadan onu cevaplayabilir. Bu durum, öğretmenin öğrenci üzerindeki otoritesini artırdığı gibi dersin bölünmesini de engellemiş olur.
Vabise el-Esedî şöyle rivayet etmiştir: Rasûlullah (sav)’ın yanına gittim. İyi kötü her şeyi ona sormak istiyordum.
Çevresinde Müslümanlardan bir topluluk vardı. Ona, bazı sorular soruyorlardı. Ben de adımımı onların omuzlarının üzerinden atarak ilerlemeye başladım. Bana:
— Ey Vabise, Rasûlullah (sav)’tan uzak dur, dediler. Ben de:
— Bırakın da yanına yaklaşayım. İnsanlar içinde ona yaklaşmayı en çok arzulayan benim, dedim. Rasûlullah (sav) da:
—Vabise’ye ilişmeyin, ey Vabise bana yaklaş” dedi. Bu sözünü, iki veya üç kez tekrarladı. Ben de yanına yaklaştım. Nihayet önünde oturdum.
Bana:
— Ey Vabise! Ben mi sana anlatayım, yoksa sen mi bana soracaksın? Diye sordu.
Ben de ona:
— Hayır, ben sormadan sen bana anlat ya Rasûlullah, dedim. O da şöyle buyurdu:
— İyi kötü her şeyi bana sormak için geldin, öyle değil mi?
— Evet.
Böyle dedikten sonra parmak uçlarını topladı ve bir araya getirdiği parmak uçlarıyla göğsümün üzerine bir şeyler çizdi ve şöyle dedi:
— Ey Vabise! Kalbinden fetvayı iste, nefsinden fetvayı iste. (Bu sözü üç kez tekrarladı.)
İyi şey, kalbinin mutmain olduğu ve kendisiyle sükûn bulduğu şeydir. Kötü ve günah şey ise, nefsini karıştıran ve kalpte tereddüt meydana getiren şeydir. İnsanlar sana fetva verseler de, fetva vermeseler de bu böyledir.”
7. Bilmece sorması
İbnu Ömer (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştu: “Mü’min, yaprağını hiç dökmeyen yeşil bir ağaca benzer.” Halk falanca ağaç, fişmekânca ağaç diye tahminde bulundular, (fakat isabet ettiremediler). Ben, “Bu, hurma ağacıdır” demek istedim, ancak (yaşım küçük olduğu için) utandım. Sonra Hz. Peygamber (sav): “Bu hurma ağacıdır” diyerek açıkladı.”
Bu örnek, öğretmenin bazen öğrencilerine bilmece türü sorular sorabileceği, ya da zekâ açıcı sorular yöneltebileceğini göstermektedir. Bu tür sorular, derse olan ilgiyi artırdığı gibi dersin ağır temposunu düşürerek öğrencilerde bir rahatlama yaratır. Yalnız bu tür sorular iyi seçilmelidir. Temelde bilmece veya espri özelliği taşısa da dersle bir şekilde ilintili olmalıdır. Öğrenci bilmeceyi çözerken aynı zamanda derse de hazırlanmış veya konuyu iyi öğrenmiş olur.
8. Öğrencinin Sorduğu Soruyu Tamamlayan Ek Bilgiler Vermesi
Öğrenci, hocasına bilmediği bir konuda soru sorduğunda hocası onun bu sorusunu tabiki cevaplandırır. Fakat öğretmen ek olarak onun sorduğu soruyla alakalı başka bilgiler de verebilir. Öğrenci bunu sormamışsa bile konunun pekişmesi için ek bilgileri anlatabilir.
Rasûlullah (sav) bu yöntemi sık sık uygulamıştır: Muâz (ra)’dan: Bir yolculukta Allah Rasûlü (sav) ile beraberdik. Bir gün yürürken O’nun yakınında bulundum. Dedim ki: “Ey Allah Rasûlü (sav)! Beni cennete sokup ateşten uzaklaştıracak bir amel bildirir misin?” Şöyle buyurdu: “Çok zor bir şey sordun. Ama o, Allah’ın kendilerine kolaylaştırdığı kimselere kolaydır: Allah’a ibadet edersin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı dosdoğru kılarsın. Zekâtı verirsin. Ramazan orucunu tutarsın. (imkânın varsa) Hacca gidersin.” Sonra şöyle devam etti: “Sana hayır kapılarını göstereyim mi?”
“Evet ey Allah Rasûlü!” deyince; şöyle buyurdu: “Oruç kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürmesi gibi hatâ ve günahları söndürür. Kişinin gece namazı, sâlihlerin şiarıdır.” Sonra Cenâb-ı Hakk’ın şu kavl-i celîIini okudu: “Vücutlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar.”Devamla şöyle buyurdu: “Sana işin temel, direk ve doruğunu bildireyim mi?” “Evet ey Allah Rasûlü!” dedim. Şöyle buyurdu:
“İşin temeli İslami, direği namaz, doruk nokta sı ise cihattır.” Sonra dedi ki: “Sana hepsinin başını bildireyim mi?” “Evet ey Allah Rasûlü!” dedim. Mübarek dilini göstererek; “Bunu tut!” buyurdu. “Ey Allah’ın Elçisi! Konuştuklarımızdan sorumlu tutulacak mıyız?” diye sorunca, şöyle buyurdu: “Annen seni yetim bıraksın’ İnsanların yüzleri veya boğazları üstünde cehenneme sürüklenmeleri, dillerinin ettiklerinden değil midir?”
Hz. Peygamber (sav)’in bu yaklaşımı nasıl bir teknik izlenmesi gerektiği noktasında bize ipucu vermektedir. Öğretmen, her fırsatta öğrencisine bir şeyler öğretmeye gayret etmelidir. Soru soran kişi öğrenmeye hazır demektir. Bu fırsatı iyi değerlendirmeli, konu ile alakalı neler varsa sunmalıdır.
9. Beğendiği Bir Soruyu Övmesi
Marifet iltifata tabidir. Öğretmenin öğrencinin sorduğu soruyu övmesi, öğrencinin soru sormasını teşvik eder. Bu nedenle öğretmenin güzel soruları övmesi yararlıdır. Hatta bazen güzel olmasa bile öğrencilerini motive etmesi anlamında bu yöntemi kullanmalıdır.
Peygamberimiz (sav), beğendiği bir soruyu soran kişiyi övmüştür. Bu da öğrencilerin güzel soru sormasını teşvik etmektedir. Ebû Hureyre (ra)’dan: Allah Rasûlü (sav)’e sordum: “Kıyamet günü insanlar içinde şefaatinle en fazla mutlu olacak kişi kimdir?” “Hâdise karşı İlgini gördüğüm için senden önce bunu kimsenin sormayacağını biliyordum. İnsanlar içinde şefaatimle en fazla mutlu olacak kişi tam bir ihlâs içinde kalbinden Lâ ilahe illallah (Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur!) diyendir” buyurdu.
10. Lüzumsuz Soru Sormayı Nehy Etmesi (Yasaklaması):
Öğretmen, öğrencinin dersin amacını saptıran, zaman kaybına neden olan soruları sormasını engelleyebilir. Yani her soru iyi bir amaca yönelik olmayabilir. Lüzumsuz sorulara Kur’an da kinayeli bir şekilde karşı çıkmıştır. Özellikle Bakara süresinde İsrail oğulları olayını anlatırken lüzumsuz soruların nasıl bir sonuca yol açacağı hikâye şeklinde anlatılmıştır. İsrail oğulları, almaları gereken ineğin özelliklerini o kadar çok sorarlar ki neredeyse böyle bir ineği bulamayacaklardı.
Bu da lüzumsuz sorularla dini kendilerine zorlaştırmalarına en güzel örnektir.
Ebü Hüreyre (ra) anlatıyor: Rasûlullah (sav) buyurdular ki: “Ben sizi terk ettikçe siz de beni bırakınız. Zîra, sizden öncekileri, suallerinin çokluğu ve peygamberleri üzerindeki ihtilafları helâk etmiştir. Öyle ise sizi bir şeyden nehiy ettim mi (niçin, neden? diye sormaya kalkmadan) ondan kaçının. Bir şey emrettiğim zaman da onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın, (soru sormayın).”
Sa’d İbnu Ebî Vakkas (ra) anlatıyor: Rasûlullah (sav) buyurdular ki: “Müslümanlar içinde, Müslümanlara karşı en büyük cürüm işleyen kimse odur ki, haram kılınmamış olan bir şey hakkında soru sorar da bu suali sebebiyle o şey haram kılınıverir.”
Hadislerde de görüldüğü gibi, çok soru sormak veya boşboğazlık yapmak bazen iyi sonuçlar doğurmaz. Fakat bu demek değildir ki hiç soru sorulmayacak. Sadece sorunun iyi ayarlanması gerekir. Günümüze uyarlarsak, öğretmen dersin amacı dışındaki sorulara geçit vermemelidir. Her soruyu cevaplamaya kalkan öğretmen bir süre sonra öğrencinin oyuncağı haline gelir. Ders dağılmış, konu anlaşılmamış olur. Bu nedenle sorunun konuyla ilgisi olması ve zamanlama olarak da uygun olması gerekir. Bu noktaları tabiî ki öğretmen takip edecektir.
11. Öğrencilerin Durumuna ve İçinde Bulunulan Zamana Göre Aynı Soruya Farklı Cevaplar Verilmesi
Öğretmen, her soruya şablon cevaplar verme yerine, öğrencinin durumuna göre cevaplar ve yaklaşımlar sergileyebilir. Özellikle rehber öğretmenlerin bu konuya dikkat etmeleri gerekmektedir. Çünkü her öğrencinin psikolojisi ve içinde bulunduğu durumu farklı olabilir.
“Abdullah b. Amr b. El-As (ra) anlatıyor: Rasûlullah (sav) oturuyorken bir genç geldi ve “Ya Rasûlullah! Oruçluyken (hanımımı) öpebilir miyim?” diye sordu.
Rasûlullah (sav) “hayır” diye cevap verdi. Sonra bir ihtiyar geldi ve “oruçluyken (hanımımı) öpebilir miyim?” diye sordu. Rasûlullah (sav) ona “evet” deyince birbirimizle bakıştık. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu. “Birbirinize niçin baktığınızı anladım. İhtiyar nefsine sahip olur.” Burada Rasûlullah (sav), soruyu soran kişilerin durumlarına göre bir cevap vermiştir.
Peygamberimiz (sav) bazen kendisinden tavsiye veya nasihat isteyenlere de muhatabın durumuna göre cevap verirdi. Örneğin Ebu Zer’e “Allah’tan korkmasını,” bir bedeviye “kızmamasını” bir başkasına “Annesine iyilik yapmasını” bir başkasına da “diline sahip olmasını” söylemiştir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bu da Hz. Peygamber (sav)’in muhatabının sorunlarını bildiğini ve ona göre cevap verdiğini göstermektedir. Aynı cevap türleri imanın veya İslam’ın tariflerinde de bulabiliriz. İman nedir? Diye soranlara farklı farklı cevaplar vermiştir.
Bütün bu örneklerden şu sonuca varıyoruz. Eğitimcinin elinde şablonlar ve hazır cevaplar olmamalıdır. O, hitap ettiği kitleyi iyi tanımalıdır. İnsanların durumuna göre çözümler üretmelidir. Bundan çıkarılacak diğer bir yorum da; öğretmenin öğrencilerin yaşına, bilgilerine ve kapasitelerine göre davranmasıdır. Herkesin kapasitesi farklı farklıdır.
12. Öğrencilerin Zekâlarını Açmak veya Bilgilerini Kontrol Etmek İçin Soru Sormak
Soru sormanın diğer bir amacı da öğrencilerin zekâ ve mantıklarını açmak, olayların farklı boyutlarını görmelerini sağlamak, olaylara çok yönlü bakabilmek, soru sorma alışkanlığı elde etmek, nasıl soru soracaklarını göstermektir.
Diğer bir yön de öğrencilerin bilgilerini kontrol etmek ve eksik yönlerini ortaya koyarak düzeltmektir.
Bu bir sınav değil, daha çok öğrenme amaçlıdır. Öğrenciler de sınav stresine girmediklerinden daha rahat olurlar. Buna Hz. Peygamber (sav)’in hurma ağacıyla ilgili sorusunu veya Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderdiğinde sorduğu soruyu örnek gösterebiliriz. Bu hadisler daha önceki konularda geçtiğinden tekrarlamıyoruz.
13. Soru Soranı Sorusu Dışında Başka Bir Konuya Yöneltmesi
Bazen öğrencilerin sordukları soruya doğrudan cevap vermenin öğrenciye yararı olmaz. Hatta onun eksik bilgileri nedeniyle yanlış bir yöne yönelmesine yol açabilir. Bu nedenle öğretmen, soruyu doğrudan cevaplamak yerine, öğrencinin asıl bilmesi gereken noktayı sunması daha faydalı olur.
Enes b. Malik (ra) anlatıyor: Bir adam Rasûlullah (sav)’a sordu: “Ya Rasûlullah!
Kıyamet ne zaman?” Hz. Peygamber (sav); Ona “(kıyamete) ne hazırladın?” diye cevap verdi. Adam; “Kıyamet için fazla namaz, oruç ve sadaka hazırlayamadım ancak Allah ve Rasûlünü seviyorum” dedi. Hz. Peygamber (sav) ona; “Sevdiklerinle beraber olacaksın” diye buyurdu.
14. Sorunun Tekrarını İsteyebilir.
Öğretmen, bazen sorulan sorunun tekrarlanmasını isteyebilir. Bu, sorunun iyi anlaşılmadığı durumlarda olabildiği gibi, hem soranın ve hem de çevrenin dikkatini anlatacaklara çevirmek için de kullanabilir.
Ebu Katade (ra)’dan; “Rasûlullah (sav), ayağa kalkarak Allah yolunda cihadın ve O’na iman etmenin amellerin en faziletlisi olduğunu anlattı. Bu sırada bir adam ayağa kalkarak “Ya Rasûlullah! Bana söyleyiniz, Allah yolunda öldürülsem günahlarım affolunur mu?” diye sordu. Rasûlullah (sav) “Evet, ihlâslı ve sabırlı olur, ileri gider, geri dönüp kaçmayı düşünmezsen, öldürüldüğün takdirde günahların affolunur” buyurdu.
Sonra Rasûlullah (sav) “nasıl demiştin?” diye sordu. Adam da sorusunu tekrarladı.
Hz. Peygamber (sav) sorusunu yine aynı şekilde cevapladı. Fakat cümlenin sonuna “yalnız borç müstesna” ibaresini ekledi.
15. Sorunun Cevabını Öğrencilere (Sınıfa) Yöneltmek
Öğretmen, bazen kendisine sorulan soruları sınıfa veya başka bir öğrenciye yöneltebilir. Burada, öğrencileri soru sormaya alıştırdığı gibi, onların daha dikkatli ders dinlemelerini ve eksikliklerini görmelerini sağlar. Ayrıca, öğrencilerini eğitmiş olur.
Peygamberimiz (sav)’de bu yöntemi sık sık kullanmıştır. Böylece hem ashabını eğitmiş ve hem de onları kendisinden sonraki bir sürece hazırlamıştır.
Çünkü o, geleceğin valisini, komutanını ve hâkimini yetiştiriyordu. Ne yaptığını biliyordu. Abdullah b. Amr b. As anlatıyor: “İki adam Hz. Peygamber (sav)’e gelerek davalarını arz ettiler. Hz. Peygamber (sav)’de Amr b. As’a “ikisinin arasında hüküm ver” buyurdu. Amr “Siz buradayken mi ya Rasûlellah” diyerek hayretini belirtti. Hz. Peygamber (sav) de “evet” buyurunca Amr “ne şekilde hüküm vereceğim” diye sordu. Hz. Peygamber (sav)’de ona “Bütün çabanı sarf ederek doğru karar verdiğinde on sevap, bütün çabanı sarf ederek karar verip yanıldığında ise bir sevap vardır.”
İbn Abbâs (ra)’dan: “Bir adam Hz. Peygamber (sav)’e gelip şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bu gece rüyamda yağ ve bal yağdıran bir bulut gördüm. İnsanlar gelip ona avuçlarını açıyorlardı. Kimisi çok, kimisi de az alıyordu. Sonra yerden göğe yükselen bir ip gördüm; sen elinle ona tutunup yükseldin, sonra bir diğer adam geldi; o da ona tutunup yükseldi. Sonra başka biri de onu eliyle tutup yükseldi.
Sonra başka biri ona tutundu, ancak ip koptu. Sonra o ipe ekleme yaptılar, o da yükseldi.” Bunun üzerine Ebû Bekr şöyle dedi: ‘Annem babam sana feda olsun Ey Allah’ın Rasûlü! Bırak da bunu ben yorumlayayım.’ Allah Rasûlü (sav), bunun üzerine ‘Yorumla!’ buyurdu. Ebû Bekr şöyle yorumladı: ‘Gördüğün bulut, İslâm dinidir. Yağdırdığı yağ ile bal, Kur’ân’dır. Çünkü o, yağ gibi yumuşak, bal gibi tatlıdır. İnsanların ona avuç açıp da almasına gelince, onlardan bir kısmı Kur’ân’dan çok almış, kimisi de az almıştır.
Yerden göğe yükselen ipe gelince; senin üzerinde bulunduğun hakikattir.
Onu tutarsın. Allah da seni onunla yükseltir. Ondan sonra bir adam ona yapışır, o da yükselir. Ondan sonra başka bir adam ona yapışır, o da yükselir. Sonra bir adam yapışır, bu defa ip kopar; fakat onun için tamir edilir ve o adam da yükselir.
Ey Allah’ın Rasûlü! Babam annem sana feda olsun! Nasıl, doğru mu yorumladım, yoksa yanıldım mı?’ ‘Bir kısmını doğru yorumladın, diğer kısmında yanıldın!
‘Allah’a kasem olsun, yanıldıklarımı bana anlatacaksın” dedi, fakat Hz. Peygamber (sav) ‘Hayır, yemin etme!’ buyurdu.”
16. Çalışkan Öğrencileri Önceden Yönlendirerek Soru Sordurması
Öğretmen bazen dersi açmak veya öğrencilerin ilgisini çekmek için bazı öğrencilerini önceden belli konularda soru sormak için hazırlayabilir. Onların soru sormaları ile konuyu açmış ve diğerlerinin de dikkatini çekmiş olur.
Ebû Hureyre (ra)’dan: Allah Rasûlü (sav) bir gün İnsanların yanına çıktı. Bir adam O’na gelip şöyle dedi: “Ey Allah Rasûlü! İman nedir?” Cevap verdi: “İman; Allah’a, meleklerine, Kitab’ına, O’na kavuşmaya, Peygamberlerine inanman, ayrıca öldükten sonra tekrar dirilmeye iman etmendir” Yine sordu: “İslâm nedir?”
Cevap verdi: “İslâm; Allah’a İbadet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmaman, farz namazım
kılman, farz zekâtı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır.” dedi ki: “Peki ihsan nedir?” Cevap verdi: “İhsan, Allah’a sanki O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü sen O’nu görmesen de O, şüphesiz seni görüyordur.” “Peki, kıyamet ne zamandır?” diye sorunca, şöyle buyurdu: “Onun hakkında sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Ama sana onun alâmetlerini anlatayım: Câriye efendisini doğurduğunda bu, onun alâmetindendir. Çıplak, yalın ayak o kimseler insanların başına geçtiklerinde, bu da onun alâmetlerindendir. Hayvan çobanları büyük büyük binalar yaptıklarında anla ki, bu da onun alâmetlerindendir. Beş şey vardır ki onları Allah’tan başkası bilemez.” Sonra şu ayeti okudu: “Kıyamet saatini bilmek ancak Allah’a mahsustur. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Kimse yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir ve her şeyden haberdardır.”dedi.
Sonra adam geri gitti. Bunun üzerine Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurdu: “Onu bana getirin!” Hemen ardına düşüp onu getirmeye teşebbüs ettiler, fakat adamın izine rastlamadılar. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “O Cibril (as)’di; insanlara dinlerini öğretmek İçin gelmişti.”
17. Sorulan Soruya Verilen Cevabı Geciktirmesi.
Peygamberimiz (sav), konuşmalarının daha iyi anlaşılması için bazen verilecek cevabı geciktirir, bütün dikkatin kendi konuşmasına yöneldiğini gördüğünde cevap verirdi. Böylece konuşması muhatabı tarafından daha iyi anlaşılmış olurdu.
Ebû Ümâme (ra)’dan: Allah Rasûlü (sav) ile mescitte otururken bir adam geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah Rasûlü! Ben şer’i cezayı gerektiren bir suç işledim: cezamı ver!” Allah Rasûlü (sav) sükût etti. Namaza da kamet getirilmişti.
Allah Rasûlü (sav) namazı bitirdikten sonra, adam peşini bırakmadı.
Ne cevap verecek diye ben de peşlerinden gittim. Ona şöyle dedi; “Evinden çıkarken mükemmel bir abdest almadın mı?” “Evet ey Allah Rasûlü!”
“Sonra bizimle de namaz kıldın, değil mi?” “Evet Ey Allah Rasûlü!”
“Allah senin şer’i cezanı bağışlamıştır.” Ya da şöyle buyurdu: “Allah senin günahları nı bağışladı.”
18. Eğitim Amaçlı Olarak Cinsel İçerikli Soruların Sorulması
İlimde utanma yoktur. Özellikle cinsel içerikli veya temizlikle ilgili konuların insanların konuşmaya pek hoş bakmadıkları konulardır. Fakat bu konuların bilinmesi gerekir. Birinin bu konuları insanlara anlatması ve uyarması gerekir. Bu nedenle öğretmen dersin işlenişi içinde konuyu fazla dağıtmadan anlatabilir.
Konunun durumuna göre imalarla da geçiştirebilir. Günümüzde özellikle biyoloji dersinde bu konu işlenmektedir. Nihayetinde insan biyolojik bir varlıktır. İnsanın kendi mekanizmasını bilmesi gerekir. Ayrıca tıp eğitiminde zaten sansür olmamalıdır.
Peygamberimiz (sav), kadın-erkek ve hatta çocukların bile sorunlarını çekinmeden sormalarını teşvik etmiştir. Hatta insanların sormaktan utandıkları cinsel sorunlarını veya kadınların özel durumlarını bile sormalarını istemiştir. Çünkü insanlar, bilmediklerini sorarak öğrenirler. İlmi meselelerde utanma yoktur. Örneğin; Ümmü Süleym (ra) Hz. Peygamber (sav)’e gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü! Kadın rüyasında erkeğin rüyada gördüğünü görünce gusül icâb eder mi?” diye sorar.
Orada hazır olan Hz. Aişe: “Ey Ümmü Süleym, kadınları rezil ettin. Allah canını almasın!” der. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Hz. Aişe (ra)’ya: “Hayır, kadınları rezil eden sensin, Allah senin canını almasın. Evet, ey Ümmü Süleym, gusletmesi gerekir, eğer onu görürse” der. Hâdisin bir başka veçhine göre: “Ey Aişe, bırak onu, sorsun. Zira Ensâr kadınları fıkıhtan sual ediyorlar” demiştir.
Peygamberimiz (sav), kesinlikle utanılan meselelerin sorulmasını engellememiş,
“Allah gerçeği açıklamaktan vazgeçmez” ayetini kendine düstur edinmişti. Bazen cevapları açık bir şekilde, bazen de kinayeli bir şekilde açıklıyordu.
Ashap’ta ondan öğrendikleri gibi davranıyorlardı. Nitekim Hz. Aişe (ra):
“Ensâr kadınları ne iyi kadınlardır. Onların dinlerini öğrenmelerine haya mâni olmamıştır” der.
Soru Sorma Yönteminden Çıkarılacak Dersler
1. Öğrencilerin soru sormalarını teşvik etmek.
2. Soru sorduğu için öğrencinin ayıplamamak.
3. Gerektiğinde öğrenciye soru sormak.
4. Anlatımda soru sorma yöntemini uygulamak.
5. Öğrencilerin ne soracağını anlayıp, onların soru sormalarına fırsat vermeden onların sorabilecekleri noktaları anlatmak, cevaplamak.
6. Her öğrenciye farklı çözümler sunmak.
Taberani, Rudani 280
Nitekim Ebû Dâvûd “Sünen” inde Câbir b. Abdullah’tan şöyle rivayet etmiştir: “Bir yolculuğa çıktık. Bizden birine bir taş isabet etti ve başını yardı. Adam sonra ihtilâm oldu. Arkadaşlarına: “Benim için teyemmüm ruhsatı bulabiliyor musunuz?” dedi. Onlar: “Suya güç yetirdiğinden senin için bir ruhsat göremiyoruz” dediler. Adam gusletti ve hastalanıp öldü. Peygamber’in (sav) yanına gelince bu hâdise ona anlatıldı. Rasûlullah (sav): “Öldürdüler. Allah onları öldürsün! Bilmiyorlardıysa sorsalardı ya! Cehaletin ilacı sormaktır. Onun teyemmüm etmesi ve yarasının üzerine bez sarıp üzerine mesh etmesi, sonra bedeninin diğer kısmını yıkaması yeterliydi.” Peygamber (sav) burada cehaletin bir hastalık, şifasının ise sormak olduğunu haber vermiştir.
Rudani, Camiul Fevaid 39, Buhârî ve Müslim. Ebû Dâvud ve Nesâî’nin de benzer rivayetleri vardır. -Cibril hadisi-
Rudani, Camiul Fevaid 16, Müslim
Buhârî, Hacc 132, Edâhî 5; Tefsîr, Berâe 8, Bed’i’l-Halk 2, Fiten 8, İlm 9; Müslim, Kasâme 29, (1679); Ebu Dâvud, Hac 63, (1947).
Rahman, 16 Fakat surede bu ifade birkaç defa tekrarlanmaktadır. Bu da eğitimde sorunun tekrarlanmasının vurgu amacı taşıdığını gösterdiği gibi, konuya daha fazla dikkat çekme yöntemi olarak da değerlendirilebilinir.
Rudani, Camiul Fevaid 84, Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr
Rudani, Camiul Fevaid 39, İmam Ahmed b. Hanbel, Affan tariki ile rivayet etmiştir.
Buhârî, İlm 4, Edeb 79; Müslim, Sıfatu’l-Münâfıkûn 64, (2811)
Secde 16
Rudani, Camiul Fevaid 29, Tirmizî
Rudani, Camiul Fevaid 19, Buhari
Buhârî, İ’tisâm 2; Müslim, Hacc 412, (1337); Tirmizî, İlm 17, (2681); Nesâî, Hacc 1, (5,110).
Buharî, İ’tisâm 3; Müslim, Fedâil 132, (2358); Ebü Dâvud, Sünnet 7, (4610).
Müttefekun Aleyh
Müslim, İmâret 117, (1885); Muvatta, Cihad 31, (2, 461); Nesâî, Cihâd 32, (2, 33).
Buhâri, İ’tisâm 21; Müslim, Akdiye 15, (1716); Ebu Dâvud, Akdiye 2, (3574); Tirmizi, Ahkâm2, (1326); Nesâi, Kazâ 3, (8, 224).
Camiul Fevaid 2467, Buhârî, Müslim, Tirmİzî ve Ebû Dâvud
Lokman, 34
Camiul Fevaid 38, Ebû Davud
Rudani 920, Ebû Dâvud ve aynı lafızla Muslim
Ahzâb: 33/53
Hadis’in orjinali şöyledir. Camiul Fevaid 768-Aİşe (ra)’dan: Allah Rasulü (sav)’e, bir yaşlık

Kaynak : Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Eğitim Metodu isimli kitap Yazarı İbrahim Halil ER
İbrahim Halil ER

Kişisel ve Manevi Gelişim Okunma:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder