17 Şubat 2011 Perşembe

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK ve ATALET




ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK ve ATALET

Neden herkes başarılı olamıyor? İnsanları başarısızlık bölgesinde durduran şey nedir? Sorularının cevabı ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK ve ATALET’tir.
Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görür. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışır ama başlarını tavandaki cama çarparak düşer. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplar, tekrar başlarını cama vururlar.

Ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çeker. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı öğrenirler. Bilim adamları pirelerin hepsinin artık 30 cm zıpladığını görünce deneyin ikinci aşamasına geçerler ve tavandaki camı kaldırırlar. Zemini tekrar ısıtırlar. Tüm pireler yine eşit yükseklikte, 30 cm zıplar.

Deney sonucunda tavandaki cam engelinin kaldırılmış olması pirelerin daha yükseğe zıplamalarına imkan doğmasına rağmen pireler buna hiç cesaret edemezler. Çünkü kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı "hayat dersi"ne sadık yaşamayı öğrenmişlerdir artık. Kaçma imkanları olduğu halde kaçmazlar, çünkü engel artık zihinlerindedir. Pireleri sınırlayan dış engel kalkmış olmasına karşın kafalarındaki iç engel varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini gösterir. Buna "cam tavan sendromu" denir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanımız hayallerimizin tavan yüksekliğini gösterir.

Peki kaybetmeyi, eylemsizliği ya da tembelliği nasıl öğreniriz? Bu sorunun cevabı da psikolojide ÖĞRENİLMİŞ/ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİK vermektedir.

Bilim adamları bir kafesin içine beş adet maymun koymuşlar. Kafesin tavanına muz salkımları asmışlar ve kafesin ortasına da bir merdiven koymuşlar. Maymunların ne yapacaklarına bakmışlar. Doğal olarak maymunlardan biri hemen merdivenlerden tırmanarak muzları almaya çalışmış. Ancak maymun tam muzları alacakken dışardan üzerine tazyikli su püskürtmüşler. Merdivendeki maymun neye uğradığını şaşırarak apar topar aşağıya düşmüş ama bu arada aşağıdaki maymunlar da sudan nasibini almış ve hepsi ıslanmışlar. İkinci maymun merdivenlere çıkmış yine tam muzları alacakken tazyikli suyla aşağıya düşmüş ve diğer maymunlar da ıslanmıştır. Üçüncü maymun merdivene çıkmak için davranmış ancak bu sefer bütün maymunlar merdivene çıkmaya çalışan maymunun üzerine çullanarak bir güzel dövmüşler.

Kafesteki maymunların muzu alma girişiminden artık tamamen vazgeçtiklerinden emin olan bilim adamları kafesten bir maymunu alıp yerine yeni bir maymun koymuşlar. Doğal olarak yeni maymunun yaptığı ilk iş muzları almak için merdivene koşmak olmuş ama daha önce ıslanmış olan maymunlar hemen yeni maymunun tepesine çullanıp pataklamışlar. Yeni maymunun her muzu almaya girişme teşebbüsü diğer maymunlardan dayak yemesine neden olmuş. Yeni gelen maymun da neden dayak yediğini anlayamamasına karşın muzu alma girişiminden vazgeçmiş. Burada daha önceki maymunlar muzu alma girişiminde ıslandıklarını bildiklerinden, yeni gelen maymunun muzu almaya yeltenmesini yeni maymunu döverek engellemişlerdir.

İşte bu DURUMA ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK denir. Deneyin bundan sonraki aşamasında bilim adamları kafesten daha önceden ıslanmış maymunlardan birini daha çıkarıp yeni bir maymun koyarlar. Yeni maymun da girer girmez muzları alabilmek için hemen merdivenlere koşar ancak kafesteki eski ıslanan maymunlar ve son gelen ve ıslanmamış ama dövülen maymun da dahil olmak üzere hepsi tarafından dövülür.

Burada ilk gruptan çıkarılıp yerine giren ilk maymun, diğer maymunların bunu neden yaptığını anlamamasına rağmen, daha merdivene çıkmaya yeltendiği anda dövüldüğü için kendisinden sonra gelen yeni maymunu merdivenlere çıkmaya çalıştığı anda ıslanan maymunlarla birlikte dövmüştür. Buna da ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİK denir.



Bu örnek öğrenilmiş/öğretilmiş çaresizliğin ciddiyetini ve korku kültürünün insan yaşamındaki yerini göstermektedir. Toplumun öğrenilmiş çaresizliğe alıştırıldığını gösteren çalışmalardan biri de toplum bilimci Hiroto tarafından yapılmıştır.

Hiroto deney için beşer kişilik üç ayrı grup oluşturur. Grupları üç ayrı odaya koyar ve üç odaya da “yüksek sesli” gürültü verir. Birinci gruptakiler, odadaki gizli düğmeyi bulup bastıklarında gürültü kesilmektedir. İkinci grup odalarındaki düğmelerin hiçbirisi çalışmamakta ve gürültüyü kesememektedir. Üçüncü grubun odasındaki gizli düğmeler ise, gürültüyü kesmediği gibi her düğmeye basışta ses daha da yükselmektedir.

Gürültü yayını başladığında, ilk gruptakiler düğmeyi bularak gürültüyü keserler. İkinci gruptakiler bütün uğraşlarına karşın gürültüyü kesen düğmeyi bulamayınca bir süre sonra aramaya son verip, köşelerine çekilir ve çaresizce sesin kendiliğinden susmasını beklerler. Üçüncü odada durum biraz daha sıkıntılıdır.

Bu odadaki düğmeler sesi kesmediği ve her basışta daha da arttığı için grup araştırmayı uzatmadan hemen bırakır. Bu deney aynı gün defalarca tekrarlanır ve her seferinde sonuç hep aynı olur.

Birkaç gün sonra her gruba iki yeni birey eklenerek grupların odaları değiştirilir ve deney tekrarlanır. Birinci gruptakiler yine hep birlikte düğmeyi ararlar. İkinci gruptaki eski beş birey gürültü başlayınca yerlerinden kıpırdamaz, sadece yeni gelen iki kişiyi umutsuzca seyrederler. Üçüncü gruptakiler gürültüyü hareketsiz ve çaresiz karşılarlar, ancak, yeni gelen iki kişinin düğme aramasına da izin vermezler. Yeni odayı hiç denemedikleri halde, “ses daha fazla yükselir” korkusuyla kendileri hareketsiz kaldığı gibi, öbürlerine de engel olurlar.

Birinci odadakiler “araştırıcı, dinamik toplum”u, ikinci odadakiler “Öğrenilmiş Çaresizlik” duygusuyla “hiçbir çaba göstermeksizin sonucu peşinen kabullenen çaresizler”i , Üçüncü odadaki eskiler ise, “çaresizliği kabullenen, aktiviteye sahip yeni katılanları da durduran bağnaz grubunu” ifade etmektedir.

Diğer taraftan bir canlı kontrol edemediği zorluklar ile karşı karşıya bırakılırsa bir süre sonra zorluğu yenmek için uğraşmaktan vazgeçecektir.

Norman Vincent PERLE köpek balığı ile diğer bir balığı aynı akvaryuma koyar. Ancak köpek balığının diğer balığı yememsi için akvaryumun ortasına cam bir bölme koyar. Köpek balığı diğer balığı yemek için çabalar durur. 28 saat sonra köpek balığı aradaki cam bölme kaldırılmış olmasına rağmen diğer balığı yemekten vazgeçer. Çünkü balığı yemesinin artık mümkün olamayacağını düşünmektedir.

Öğrenilmiş çaresizlikte, yenildiğine uzun süre inanırsan sonunda yenilgi bir gerçek olur. Öğrenilmiş çaresizlik içerisinde olmak sonuçta ATALET durumunu oluşturur. Atalet fizik biliminde “eylemsizlik hali” kişisel gelişim terminolojisinde ise “amaca yönelik eyleme geçememe”dir. Şok etkiler karşısında kişiler, kurumlar ya da toplumlar reflekslerini kullanarak eyleme geçerler. Oysa kademeli olan değişimleri bünye tam olarak algılayamaz. Bu durumun tipik örneği “suyu ısınan kurbağa” örneğidir.

Bir kurbağa sıcak suya direk atılır. Yaşadığı şok değişimin etkisiyle zıplayarak atıldığı kaptan çıkar. İkinci denemede kurbağa, içinde oda sıcaklığında su bulunan bir kaba konulur ve kurbağanın suyu ısıtılmaya başlar. Su ısındıkça kurbağa gevşemeye, rehavete ve atalete düşmeye başlar. Suyun sıcaklığı yakıcı seviyeye ulaştığında kurbağa zıplayarak kaptan çıkmaya çalışır ama artık bacak kaslarının çalışmadığını görür. Ataletin bireyi, kurumu ya da toplumu etkisi altına alma şekli de yaklaşık olarak böyledir.

Ataleti oluşturan inanç ve düşünceler şunlardır:

* Değişmezlik inancı: Böyle gelmiş böyle gider.
* Etkisizlik inancı: Bu işe yaramaz ki
* Gereksizlik inancı: Yapsam ne değişecek ki
* Yararsızlık inancı: Bunu yapmanın hiçbir faydası olmaz
* Erteleme inancı: Bunu daha sonra yaparım
* Kontrolsüzlük inancı: Bunu yapmak benim elimde değil ki
* Yetersizlik inancı: Ben kim oluyorum bu işi yapamam ki
* Mükemmeliyetçilik inancı: En iyisini yapabilecek seviyeye gelinceye kadar hiçbir şey yapmamalıyım
* Başarısızlık beklentisi: Ben bu işi yüzüme gözüme bulaştırır.

Yaşamımızda çıkardığımız öğrenilmiş başarısızlık dersleri üç şeyi unutmamıza neden olur.

* Daha büyük hayatı hayal edebilmeyi,
* Bir daha deneme cesaretinin,
* Daha fazlasını başarabilme özgüvenini



Öğrenilmiş başarısızlık ve ataletten kurtulmanın ilk koşulu farkına varabilmek ve eyleme geçmek için özgüveni yeniden kazanmaktır.

Kızılderili bir kartal yumurtası bulup onu kır tavuklarının yuvasına koyar. Kartal yumurtadan çıkar ve civcivlere katılır. Muhteşem renkleri, iri ve güçlü kanatları ile diğerlerinden farklı olmasına karşın diğer tavuklardan biri olduğuna inanarak büyür. Pislikleri eşeler, tohumları gagalar, birkaç santim zıplayıp yeni bir şeyler gagalamak için kanatlarını döver.

Çünkü tavuklar böyle yapar. Bir gün gökyüzüne bakar ve inanılmaz bir yetenekle yelken uçuşu yapan muhteşem bir kuş görür. “Ne güzel bir kuş? Nedir bu?” diye sorar. “o bir kartal” cevabını verir bir tavuk. “Bütün kuşların reisidir. Ama aklına getirmeye bile kalkma. Asla onun gibi uçamazsın.” Sonuçta kartal bir kır tavuğu olduğunu düşünerek öyle yaşamaya devam eder.

Öğrenilmiş çaresizlik öyle bir illettir ki, kartalı tavuğa, aslanı kediye çevirir. Ancak unutmamak gerekir ki çaresizlik öğrenilmiştir. Öyleyse başarılı olmak da öğrenilebilir. Demek ki çaresizsen çare sensin. Cam tavanınızı büyüterek hayatınızı “bir beden” büyütmek, içinizdeki çaresizlik enkazını kaldırmak ve ataletinizi yenip hayat amaçlarınızı gerçekleştirmek için harekete geçmeniz dileği ile.


Şengül ARSLAN (BÜYÜKGÜL)
Kişisel ve Manevi Gelişim Okunma:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder